Kaygı
KENDİNİZE NE SÖYLÜYORSUNUZ, NASIL SÖYLÜYORSUNUZ?
Bir durum karşısında zihninizde kendi kendinize söylediklerinize hiç dikkat ettiniz mi ? Başkasına söylendiğini duyduğunuzda dehşete düştüğünüz bazı sözleri bazen kendi kendinize söylersiniz. “Ben zaten” ile başlayan ve umutsuzluk içeren bir fiille devam eden ifadeler kullanıyorsanız, yaşadığınız bir çok olumlu durumdan olumsuz olanları referans alıyorsanız, zorlayıcı bir durumu olduğundan daha yıkıcı algılatan cümleler kuruyorsanız, geleceğinize dair öngörülerinizin rengi siyahsa, bilin ki kendinizle olan sohbetiniz size başınıza gelmiş olumsuzluklardan çok daha fazla zarar vermektedir. Hatta kurguladığınız “ya korkulan olursa” cümlesi sizi gerçekleşmiş olandan çok daha fazla hırpalar.
Unutmayın, farkında olmasanız da o düşünceleri dinleyen bir siz var ve duyduklarınız o düşüncenin eşliğindeki olumsuz duyguyu hissetmenize neden oluyor. Peki bu kimin sesi? söylenenler size tanıdık geliyor mu? söyleyen siz misiniz yoksa model aldığınız ebeveyniniz mi ? söylemin içeriğinin size nasıl bir faydası var? sizi nelerden koruyor veya gerçekten koruyor mu ? aksine bunlar yaşamınızı sabote ediyor olabilir mi? davranışlarınız kendinize söylediklerinizle uyumlu mu? ve sonuçta ne oluyor?. Sizin hayrınıza bir sonuç elde edemiyorsanız, kendinize söylediklerinize bir bakmanızın zamanı gelmiştir.
Sözlerimiz bir sorun karşısında kaygılarımızı dile getirir. Birey kaygı seçeneğini niye kullanır? Kaygı bir savunma mekanizmasıdır. Birey kaygı duymazsa problemi çözemez, tedbir alamaz, kötü bir sonucu engelleyemez inancına sahiptir. Kaygıyı olumsuz durumdan kaynaklanan problemi çözeceğini sandığı için kullanır. Hatta ne kadar kaygı duyarsa problemi çözmekte o kadar başarılı olacağı gibi bir çarpık inanca saplanır. Bu çarpık algı bireyi ‘kaygı duymazsan sorun çözülmez’ şeklinde yönlendirir. Sonuçta bu çarpık inançtan kaynaklanan kaygının korunmasına yatırım yaptığından çözüm yollarını sağlıklı bir şekilde değerlendiremez.
Kaygı duymazsak en kötüye hazırlıklı olamayacağımızı varsayarız. Aslında kaygı evrimsel bir yaşamda kalma mekanizmasıdır. Bir tehlikeyle karşılaştığımızda , bir kaza veya doğal afet sırasında savaşalım veya tehlikeden kaçabilelim diye vücudumuz zaten bu tür kaygı veya korkuya bizi hazır tutar . Ancak biz zihnimizden geçen olumsuz senaryolara gerçek tehlike muamelesi yaptığımızda, kaygının şiddetine bağlı olarak yaşamımızı tehdit eden bir durumda kullandığımız fizyolojik hayatta kalma mekanizmasını çalıştırırız. Tehlikeyle başa çıkmaya yarayan bu mekanizma laçkalaşır. Kaygılarımız kronikleşir. Bunun yanısıra, kaygı içeren iç konuşmaların büyük bir bölümü gelecekte olabilecek olumsuzluklar üzerinedir. Halbuki gelecek bizim bilemediğimiz bir yerdir. Bilemediğimiz bir zamana ait umutsuz kurgulara enerji ve zaman yatırımı yaparız. Gerçekten bir çözüm, yapıcı bir durum düzeltme eylemi ise bu kaygının yer bırakmadığı bir seçenektir.
Diğer bir tür kaygı tipi ise bizzat kaygının kendisinden kaynaklanır. Her iki tür kaygının varoluşunda birey bir yandan kaygıya ihtiyacı olduğuna inanırken bir yandan da kaygının ona zarar vereceğini farkedip kaygılanır. Ancak ne tek çözüm olarak gördüğü kaygıdan ne de kaygının ona zarar vereceği inancından vazgeçebilir. Bazı bireylerde bu kaygı tiplerinin her ikisi de vardır ve en zorlayıcı olan kaygı sorunu bu her iki tip kaygının birlikte var olmasıdır.
Kaygılı kişiyi bir kuyudan çıkmak isteyip nasıl çıkacağını bilemeyen biri gibi düşünelim; İlk yapması gereken kendine söylediklerini dinlemesidir. Her bir cümleyi dinleyip sese dönüştürüp ifade ederek değerlendirme yapmalıdır. Gelen düşüncelerin önemli bir bölümü hiç düşünmeden bir anda ortaya çıkanlar, yani otomatik düşüncelerdir. An’da zihnin yüzeyine çıkarlar ve farkındalık yaşanmaz. Yıllardır bir kalıp haline gelmişlerdir ve benzer durumlarda hiçbir gayret göstermeden belirirler. Bir diğer düşünce grubu ise köklü inançlarla ilişkilidir ve bunlar değişmesi zor olan düşüncelerdir. Kişinin her iki tür düşünceyi dinleyebilmesi, bu düşünceleri takip ederek onlara söz vermesiyle başlar. Kaygı duygusu hissettiğinizde zihninizden geçen düşünceyi farkedin, dinleyin ve seslendirin. Kendinize iyi bakın.